Refcoil Isı Transfer Teknolojileri Genel Müdürü Ayk Serdar Didonyan

Refcoil Isı Transfer Teknolojileri Genel Müdürü Ayk Serdar Didonyan, Chillventa 2024 fuarındaki izlenimlerinden yola çıkarak, sektörün dinamiklerini ve değişim ihtiyacını vurgulayan değerlendirmelerde bulundu. Fuar kültürü, müşteri takipçiliği, firma liderliği ve tecrübenin önemine dikkat çeken Didonyan, genç ve tecrübeli nesillerin uyumlu bir şekilde çalışmasının sektöre kazandıracağı değerlere ve HVAC&R sektörünün geleceğine ışık tutacak görüşlerini paylaşıyor.

Türkiye HVAC&R sektörü, fuarlar ve istikbalimiz hakkında kısa bir söyleşi….

Artık takipçi sayınız herşeyiniz değil mi? Veya sanal dünyadaki takipçiler gibi ticari dünyadaki takipçilerimize hazır mıyız?

Ekim ayı başında Almanya’nın Nürnberg şehrinde düzenlenen Chillventa 2024 fuarındaydık. Bir çoğumuz sektörün geldiği noktayı sevinerek gördük. Yine Avrupalı, Amerikalı ve Uzakdoğulu meslektaşlarımızın yeni ürünlerini, çözümlerini inceleme ve kendi ürünlerimizi tanıtma fırsatı bulduk. Aslında bir avuç olan deneyimli, bilgili dostlarımızla hasret giderdik.

Müsaadenizle fark ettiğim birkaç konuyu paylaşmak isterim;

Avrupalı ve Amerikalı firmalar fuarlarda genellikle stant tasarımlarını yaparken müşterilerini değil dostlarını ağırlıyorlar, dostlarını odak noktasına alıyor, ürün tanıtımına daha az fiziki alan ayırıyor, daha çok dostlarının istirahat edeceği ortamları hazırlıyorlar. Belki de onun içindir ki bazı stantlar koridorlarına kadar dolu oluyor ve gün boyu meslektaşlar birbirleriyle dertleşiyor. Unutmayın ki bizler iş adamıyız, profesyonel insanlarız, mühendisleriz ve tabii ki o görüşmelerde ikinci-üçüncü cümleden sonra mutlaka iş ve yeni ürünler konuşulmaya başlanıyor.

Yine günün belli saatlerinde ekranlarda ilgi çekici görseller ve kısa eğitimlerle yeni ürün lansmanlarını yapıp tüm takipçilerini (müşteri kavramının artık geride kaldığına inanıyorum) bilgilendiriyorlar. Takipçileri de fuar boyunca firmanın ne gibi yenilikler, ne gibi etkinlikler yaptığını dört gözle takip ediyorlar. Sanırım hepimizin anlaması gereken bir değişim yaşandı, bitti, ama biz hala eski düzen fuar geleneklerini sürdürmeye çalışıyoruz…

Demem o ki, stantlarımızda yeni ürünlerimizin olması muhakkak ki önemlidir ancak esas konu, esas odak hep şirketimizin kurumsallığı, lider konumu ve teknoloji üretebildiği, sektöre yön verebilecek yenilikleri yapabilmesi ve en önemlisi de insan kaynaklarına, beşeri sermayesine saygısıdır. İşte takipçilerimiz, fanlarımız (müşterilerimiz) buna odaklanmaktadır.

Biz firmalar ve onların gerçek liderleri bu dönüşümü yapabildikleri zaman muhasebedeki gibi “Alıcılar ve Satıcılar” yerine “Sektörü Yönlendiren Beşeri Sermaye ve Onun Yılmaz Takipçileri” olacaktır. Müşterilerimiz birer sıkı takipçimiz gibi sürekli bizi yeni ürünler için takip edecek, çözümlerimizi soracak ve destek olacaktır.

Sayın meslektaşım, biz de bunları biliyoruz ama neyi eksik yapıyoruz? Dediğinizi duyar gibiyim. Okumaya devam edin lütfen.

Gençlerimiz, yeni nesillerimiz bizim geleceğimiz.. Peki ya ömrünün yarısını sektörümüze adamış abilerimiz, ablalarımız? Onlar bizim geleceğimiz değil mi?

Fuar sırasında bir konuyu daha fark ettim. Firmalarımızda hep genç çalışanlar fuar stantlarındayken yine Avrupa’lı, Amerika’lı ve Uzakdoğu’lu firmaların stantlarında tecrübeli olgun personellerini de göndermiş hatta o olgun ve deneyimli çalışanlarına sahip çıkmışlardı.

Tıpkı sinema sanatçımız Ediz Hun’un dediği gibi Türk sineması hep gençlerin hayatlarını senaryolaştırıp filmler yapıyor. Peki 50 yaş ve üstü insanlar da bu hayatta yaşamıyor mu? Hiç mi onların mutluluğu, hüznü, iyi ve kötü günleri, maceraları olmuyor? Onların filmleri niye çekilmiyor? 

Belki de firmalarımız gençlerimizden büyük beklentilerle onları ekiplerine katıyor ama genç meslektaşlarımıza iyi bir mentörlük / mihmandarlık verecek tecrübeli ve olgun personellerini tutmadıkları için sistem aksıyor. Evet bir firmanın kurucu lideri, kurucu ortağı önemlidir fakat yeterli değildir. Birkaç yüzyıla ulaşan ömre sahip Dünya devi firmaları incelediğinizde ilk göreceğiniz şey ekibine sahip çıkan, her yaştan tecrübeli personelini / yol arkadaşını yanında tutan yöneticiler olacaktır.

Belki de kurucu lider şirketini yeteri kadar büyütemiyor ve eski tecrübeli elemanlarını işten çıkartıyordur. Daha da beteri, kendine rakip görüyor ve “sürekli sorgulayan, doğruyu arayan tecrübeli” bilgeler yerine “tabi efendim, emredersiniz efendim” diyen tecrübesiz mühendislerle zaman geçirmeyi yeğliyordur.

Dikkat ederseniz ülkemizde de başarılı olan büyük firmaların tamamında tecrübe (aslen tecrübeyi barındıran 50 yaş üstü meslektaşlar) hiç emekliye ayrılmaz, mutlaka sistem içinde kalır, bırakılır. Kademe atlar, bölüm değiştirir veya en kötüsü danışman olarak firmaya yön verir. Gerçek lider ekibine sahip çıkar ve tecrübeye saygı duyar.

Hatta 2. ve 3. nesil müstakbel patronlar çok genç yaşlarda bu tecrübeli bilge çalışanlara emanet edilir ki şirketin / holdingin tüm kuytu köşelerini öğrensinler, yetişsinler, her türlü inceliklere hâkim olsunlar. Unutmayın, kimse doğuştan sanayici veya ticaret erbabı olarak doğmaz ama eğitilebilinir.

Ancak bu sayede aile şirketlerini birer kurumsal şirkete dönüştürecek ve firmalarını mutlaka farklı bir boyuta taşıyacaklardır. Geçmişten gelen yaşanmışlıkları dikkatli analiz ederek doğru bir strateji çizmek yeni neslin görevleri arasındadır. Bunu da ancak yine kurumsal hafıza ile yapabilirler. Firmaların hafızası çok iyi bir şekilde saklanmalı, korunmalı ve kurum içinde doğru şekilde paylaşılmalıdır. Aksi durumda yine bilinen söz gerçek olur, “Dede Kurdu, Baba Yedi, Torun Batırdı”…

Peki kurucu iradeye soralım. Şirketimizi ikinci nesile mi yoksa profesyonel yöneticilere mi emanet etmeliyiz?

Bunun gerçek cevabı ikisini birden yapmalıyız ki sistem birbirini denetler vaziyette olsun ve hatalı kararlar alınmasın. Maalesef burada şirketlerimizin ölçekleri de yatırımcının (profesyonel hayatta hissedarların ve onların temsilcisi yönetim kurulunun) ayağını bağlıyor. Eğer bir şirket, kurucu liderinin öncülüğünde ölçek ekonomisini yakalayamamışsa zaten profesyonel yöneticileri de istihdam edemiyor ve karlılık eğrisi baş aşağı iniyor demektir. Halbuki daha cesur olup kısa süreli kazançları bir kenara bırakıp şirketlerini emin ellere emanet etmeleri ve seçtikleri “Genel Müdür”e tam destek vermeleri gerekmektedir. Göreceklerdir ki o tecrübeli yönetici, şirketlerine de 2. nesil yönetici olacak çocuklarına da çok iyi bakacaktır. Büyük holdinglerimizin hepsinin başındaki 2. ve 3. kuşak aile bireyleri hep bu ve benzeri yöntemlerle yetiştirilmiştir.

Sanırım bizim de bu tecrübeli yol arkadaşlarımızı tekrar hatırlamamız ve genç dinamik yeni mühendislerle bu meslektaşlarımızı kaynaştırmamız gerekmektedir. Aksi durumda bu kadar yüksek sayıdaki mikro, küçük ve orta ölçekli (ölçek ekonomisinden uzak) firmaların ayakta kalması, Ar-Ge ile yeni teknolojileri üretmesi kolay olmayacaktır. Er veya geç kuvvetlenerek birleşecek veya yok olacaktırlar.

Türk markaları, yıllarca uluslararası kurumsal şirketlerin veya kurumsal dönüşümünü tamamlamış aile şirketlerinin gerisinde kalmaya devam edecek mi?

Maalesef, bu ve benzeri reçeteleri uygulamazsak kaçınılmaz son hepimizi bulacak. Bir değişim içine girmezsek “Kazananlar Kulübü” ndeki yerimizi alamayacağız.

Aslında başarılı bir değişimi gerçekleştirebilirsek bunun en somut getirisini ortalama firma yaşlarından, patent sayılarından, kg başına ihracat rakamlarından, toplam ihracat rakamlarımızdan görmemiz çok da zor değil. Yeter ki biraz sabredelim. 

İklimlendirme sektörüne yakın bir sektörden firma sayısı ve ihracat rakamları istatistiğini paylaşarak yazımı toparlamak isterim. Siz olsanız hangisini tercih ederdiniz?

TürkiyeRakip Ülke
Firma Sayısı13.000 Firma3.000 Firma
İhracat Rakamı30 Milyar Dolar300 Milyar Dolar

Yıldız Teknik Üniversitesi, Makine Mühendisliği eğitimim sırasında yüksek lisans dersleri de veren bir hocam firmalar için şu sözü iletmişti:

“Firmalar da insanlar gibidir, doğar, büyür ve ölür” 

Yani firmalarımız büyüdüğünde veya yataya geçtiğinde mutlaka bir yenilik yapıp onu mavi denizlere doğru sürüklememiz gerekmektedir. Aksi takdirde kırmızı ve kanlı denizlerde ölecektir.

Siz kendi firmanız için hangisini isterdiniz?

Please follow and like us:
Pin Share
Facebook
Twitter
LinkedIn
Instagram